30.11.2009

Normandiya içecekleri; elma şarabı ve brendisi ile beaujolais, moelleux, beyaz sek ve rosé şarapları

İki önceki post'tan devam edelim. Senlik'te şaraplar önemli yer tutuyordu. Şaraptan bahsetmek ne zamandır projelerim arasında üstelik en az iki kişinin ilgilenecegini biliyorum. (Bağı olan ve şarap üreten Mehmet ve şarap seven daha fazla bilgi isteyen sevgili Ünver). Şenlik vesilesiyle bu engin denize açılalım. Şarap deyince ilk aklıma gelen Alpullu'da ki akrabalarımızı ziyarete gittiğimde mahallenin genç kızlarının bir araya gelip hem oğlanları çekiştirmesi hemde kırmızı şarap içmesiydi, 15-16 yaşındaydım sanırım, tadına baktım ve sevmedim. Sonraki yıllarda üniversiteye giderken köpek öldüren hayatıma girdi, o yiıllarımızda şarap kırmızı ve beyaz arasındaki farkı bilmekten ibarett i:) Sonra Türkiye'deki şarap üreticileri de hareketlenmeye başladı. Amerika ve Ingiltere bana güzel şarabın kapılarını açtı ama şarap içmeyi öğrenmem için Fransa'ya gelmem gerekliymiş. Istanbul' da şarabı iyi yada kötü olarak( bozuk yada değil) diye ikiye ayırıp en beğendiklerimizi önce içip yüz vermediklerimizi gecenin sonunda bitirmekten ibaret olan şarap kültürüm ilk darbesini eşimin ailesinin yanında aldı. Fransua'nın babası onu bir kenara çekip konuşmuş Beste şarap içmeyi bilmiyor cık cık cık demişti: ) ki ben onların yanında yavaş ve az içmeye gayret ederken! İlk yudumu tatmaya gayret edip geri kalan yudumları boğazdan aşağı hızla yuvarlamak ve kinci yudum için bir süre beklemek onları kandırmaya yetmemiş anlaşılan!
 Fransua'nın babasının evinde ve bir çok fransız için misafirler gelince ilk olarak şampanya ya da aperetif bir içkiyle başlanır. Bu aperatif tatlı Portekiz şarabı Porto olabileceği gibi beyaz şaraba biraz siyah frenk üzümü şurubu katılarak elde edilen "kir" yada şampanyaya eklenmesiyle "kir royal". Birinci kadeh böyle sohbet edilip, hazırlanan ufak tadımlıklar yada cips, tuzlu biskuviler eşliğinde yavaşça! içilir. Sonra sofraya geçlir genellikle ilk yemeğin eşliğinde beyaz ya da genç bir kırmızı şarap ikinci kadeh içilir. Ana yemek eşliğinde yıllanmış bir kırmızı şarap açılır, tadına bakılır, yorumlanır (olmazsa olmazıdır) üçüncü kadeh içilir. Kadeh derken 2 parmak şaraptan bahsediyorum kadehi ağzına kadar doldurma asla göz yumulmayacak bir  hatadır. Şarap yavaş ve küçk yudumlar halinde içilir/tadılır. Ana yemekten sonra salata gelir bunun amacı boğazımızda kalan yağların temizlenmesi ve peynire hazır hale gelmesidir, bu arada su içilir çünkü salata sirkesi şaraba yazık eder. Ardından peynir tabağı gelir, içi kocaman parça peynirlerle doludur sadece peynir yanına süs konmaz. Peynir bıçağıyla herkes istediği kadar alır, dur ben sıze bunları küçük parçalara böleyim demeyin kibarlık olsun diye yoksa rituel bozulur. Peynirin cinsine göre beyaz yada kırmızı dördüncü kadeh şarap içilir. 2 parmağı geçmeyen kadehlerle 4 tane olsa bile aslında bizim hesaba göre 2 kadeh ve yavaş içtiginizden hafif bir neşe yerleşmiştir sarhoşluk ayıptır ve şaraptan anlamıyor damgası yersiniz:) Tatlı faslı için tatlı bir şarapkaldıysa şampanya yada likörler ikram edilir. Yemekten kalkılır, çikolata yanında sert bir hazmettirici calvados ile gece biter. Hala içecek haliniz kaldıysa bitki çayı yada kahve ikram edilir. Tüm gece boyunca 2-3 şişe hatta şarap beğenilmemişse 4 şişe açılır ama bitirmek için değil tadına bakmak için. Bayağı zorlandığım bir konsept olsa da ingiliz arkadaşlarımında benimle aynı kafada olduğunu görmek rahatlatıcı oldu. Onlarda bir şişe açıp bozuk değilse dibini görüyorlar mesela bir fransıza bir kadeh fazladan ikram edersen aa hayır sarhoş olurum diye reddeder. İngiliz Janet ben bunu anlamıyorum zaten amaç bu değil mi der? Hamilelik süt verme derken uzunca ara verdiğim şarapların tadına bakmaya yeniden başladım.
Yıllar içinde kendimi geliştirdim meyve aromalı şaraplardan tanen oranı yoğun şarapların tadına varmaya basladım ki bu noktada cok zengin bir dünyanın kapısı aralandı.


Bugün için şenlikte olan şaraplarla  (beaujolais, moelleux; beyaz sek ve rosé) ve Normandiya bölgesi içkileri elma şarabı cidre/cider, elma brendisi calvados tanıtımımıza başlayalım.





Normandiya iklimi dolayısıyla bağcılığa uygun değil onun yerini elma almış yüzyıllardır burda elma şarabı üretiliyor. Şaraplık elma günlük tükettiğimizden farklı bir tür ve tadı güzel değil. 40 kilo elmadan 26 kilo şıra elde ediliyor. Bu şıradan  26 şişe elma şarabi yapılabiliyor ya da 25 litresi damıtılarak imbikten çıktığı haliyle 1,9 kilo yüzde 70 oranında alkol içeren calvados elde ediliyor. Calvados daha sonra yıllandırılıp alkol oranı düşürtülerek yılına göre tadı değişen ağızda dolu dolu elma tadı bırakan çok sert bir içki haline geliyor. Elmanın yağ yakıcı özelliği dolayısıyla calva içen zayıf kalır diye bir inanış var pek beğeniyorum:)

Elma şarabı 6. yüzyıldan beri uretiliyormuş. Elma suyunun fermente edilerek alkol oranı yüzde 2-8 arası değişen neredeyse meyve suyu hafifliğinde bir içeçek. Arkadaşımın babasının söylediğine göre normanlar hep elma sarabı içer ve hasta olmazlarmış halbuki su içenler hasta olurmuş muhtemelen su o zamanlar hijyenik degildi ama elma şarabı zararlı mikrop vsyi öldürdüğünden kimseyi hasta etmiyordu.




Moelleux-Bu tip şaraplar çoğunlukla beyaz üzümlerin bağda daha uzun bırakılarak, yada üzüm salkımının kurutulmasıyla veya olgunlaşmış üzümlerin ilk donu yemesiyle şeker oranı arttırılarak litre başına 30- 50 arası şekerden oluşan bir şarap türüdür. Yüzde 50 den fazla şeker içerirse likörümsü şarap adını alır ki en favori kategorimdir ilerde bahsedecegim. Moelleux şekeri gayet yerinde içindeki üzümün aromasısnı bastırmamış inanılmaz lezzetli bir şarap. Genel olarak aperatif yada 5 çayında ! tatlı veya peynirine gore eşlikçi olarak kullanılıyor.  Güneydoğu Fransa bağlarında ekilen üzümlerden bu şaraplar elde ediliyor. Yine bir küçük üretici Gaskonya bölgesi Gers,  Lavardens köyünden kalkıp gelmiş kendi bağından elde ettigi üzümlerle yaptığı beyaz sek, moelleux ve rosé ve kırmızı şarpları satan Mösyö Jean-Paul Saint Pe ile beraberiz. Lavardens şatosu 12. yüzyıldan beri şarap üretiyor nesilden nesile geçen gelenek ile üretim yapılıyormuş. Toprak yapısı kil kalker ve taşlı olduğundan meyvemsi tadlı şaraplar sağlamaya uygunmuş. Moelluex'yi geçen seneden beri bekliyordum. Yine çok güzel sepaj gros-manseng, çok hoş ağızda uzun süre tadını muhafaza eden,i egzotik meyve tadları aldığımız hafif tatlı bir şarap.




Rosé- Hayır beyaz ve kırmızı şarabın karıştırılmasıyla değil (Fransa'da bu tip üretim yasak) cabernet franc ve merlot üzümlerinden elde edilmiş taze, meyvemsi, ferah, otantik bir şarap

Beyaz şarap-Beyaz ugni ve colombard cepajdan yapılmış parfümlü hoş bir şaraptı ancak casse ferique demir fazlası nedeniyle hafif  pas rengi tortu oluştuğundan satmadı adam. Bir şişe imzalı hatıra olarak aldık! Fransua'da bende daha önce böyle bir şey görmemiştik.



Burgonya (bourgogne/burgundy) bölgesi şarapları ayrı başlık hakediyor ona da ilerde yer vereceğim. Resimdeki dünya güzeli kocaman köpeğin adı Bakhüs idi şarap tanrısı:)


Gelelim herkesin bildiği beaujolais kırmızı şarabına. Kasımın 3. perşembesi tüm dünyada aynı anda piyasaya sürüllen bu şarap heyecanla beklenmesine karşın 1951 den beri tanınmaya başlayn turistik bir aktivite olmasi nedeniyle şarapseverler tarafından eleştiriliyor. En çok ihraç edilen ülke Japonya saat frkından dolyı Fransa'dan bıle önc Japonlar bojole içebiliyorlar. Ancak pazarlama taktiklerinin başarısı olarak anılabilir bu sükse yeryüzünde en çok tanınan fransız şarabı çünkü. Maceration sonrasında şişeleniyor. Yani üzümün küspesinin suyundan ayrılmasından sonra. Süzme, fermantasyon, meşe fıçılarda bekletme yok. Şıra,şarap arası  taze içilen bir şarap türü. Güney Fransa Lyon'nun  kuzeyinde ki birbölge Beajolais,yüzde 99 gamay kırmızı üzümüyle yapılan bu meyvemsi şaraba şaraptan anlayanlar dudak büküyor. Kırmızı orman meyveleri tadında, taze, fazla bir şey beklenmeyecek meyve suyu kıvamında bu şarabı ben seviyorum napiim:)



Marsilya'dan gelmiş,  şekerlenerek kurutulmuş meyve ve zeytin, zeytinyağı satan tüccardan, birinci soğuk sıkım, tortulu güzelim zeytinyağına bir servet ödeyip, yağda sarımsak ve zeytin ezmesi aldık. Şekerlenmiş meyvelere güzel görünmelerine rağmen yüz vermedik.




Sırasıyla bir tür yeşil zeytin; sarımsak; kivi; kumkat ve anjelik otu gövdesi şekerlemesi.
Festıvalin üçüncü ve son bölümü yarın:)

Bu arada Lavardin'i merak edenler asagidaki adrese bakabilirler.
http://www.villagesdefrance.free.fr/page_lavardin.htm


26.11.2009

Çocuk hakları, Bayram


Kulotta "popoya vurma karsiti acitmadi bile" yaziyor


Fransa'da geçtiğimiz haftq çocukların poposuna dahi vurmayı yasaklayacak yasa parlamentodan geçmedi. 47 Avrupa ülkesinden sadece 18'i çocukların poposuna hafifçe vurmayı dahi yasaklamışken Fransızlar  yuzde 82'lik yüksek bir oranla çocukların dövülmesine onay veriyor. Aklım almıyor Dolto'nun memleketinden çıkan sonuca bak. Burda kimse yumruklaşmaz yada dayak yiyen hayvan göremezsiniz ama iş çocuk olunca kötek hakkını savunuyorlar. Dolto der ki çocuklar bağımsiz birer bireydir. Birey olması demek şahsi hakları var demektir: bilinc, fikir ve ifade özgürlüğü vardır. Diğer şahıslarin olduğu gibi çocuğun bedenine ve özeline saygı duymak onu ilgilendiren konularda kararını dinlemek gerekir. Çocuğu ikna yoluyla adam etmek gerekir kötekle değil. Şimdilik fransız çocukları biraz daha bekleyecek, Isveç 1979'da yasaklamış çocuk pataklamayı Danimarka ona keza. Şimdi bu ülkelerin cocukları disiplinsiz mi? Hayır en medeni çocuklar bu ülkelerden yetişiyor. Geçen akşam Fransa ve Danimarka çocuklarını karşılaştırdılar. Ana okulunda 14 çocuğa 4 öğretmen duserken Fransa'da 2 tane ogretmen dusmekte. Ücretli doğum izni Danimarka'da 1 yıl, Fransa'da Turkıye'de olduğu gibi 16 hafta farkı babalarada doğum izni veriliyor olması. Danimarka'da ana okulunda tüm yemekleri bio ve okulun kendi mutfağında kekler, tatlilar dahil  hazırlaniyor. Cocuklar serbest agaçlara tırmanıyor atliyor zipliyor. Ana okulu öğretmeninin dediğine göre cocuklar deneme yanılma yoluyla öğrendiklerinden yasak yok çocuklara, buyuklere yaramazlik olarak gozuken cocuklarin ogrenme yolu yani zaten cocuklarin asla dinlemedikleri çıkma,yapma, zıplama, koşma yok.

Hayvanlarin kesilmesini sevmemekle beraber, birlik ve beraberlik icinde hosca vakit gecireceginiz iyi bayramlar  dilerim:)



24.11.2009

Auvergne bölgesi peynirleri Cantal, Salers, Saint Nectaire, Fourme d'ambert ve direniş





Hafta sonu düzenlenen "Fete des produits de la mer et du terroir" (deniz ve terroir ürünleri şenliği)'ne katıldık. Terroir'ı biraz açmak gerekir hem o bölgenin toprağını, güneşini, topoğrafisini, toprağın suyla ilişkisini temsil ediyor o yüzden sözlüklerde yazdığı gibi toprak diyip geçemeyiz, türkçesini de bulamadım. Terroir'ı anlamak önemli, şarap üreticilerinin aşina olduğu bir terim. Örneğin şampanya bölgesinde belirli bir üzümden yetişen rekolte şampanya adını alabiliyor. Başka üretimlere bu ad verilemiyor. Aynı üzüm çeşidiyle benzer yöntemler kullanılarak üretilen şampanya eğer Şampanya bölgesi toprağında, oranın suyunu, güneşini emip yetişmemişse şampanya değildir: Gerçek şampanya ancak Champagne bölgeinde olur: Aynısı konyak, armagnac ve  şaraplar ve hatta peynirler, kuru sosisler içinde geçerlidir:  Şenlikte  Fransa'nın tüm bölgelerinden gelen ürünler kocaman bir çadırın içinde sergilendi. 50'ye yakın teşhir vardı. Geçen seneden beri sabırsızlıkla bekliyorduk çünkü üreticiden gelen şaraplar, peynirleri hem tadabiliyor hem bilgi alıyor ve dilerseniz satın alabiliyorsunuz. Üretici adamlar bu işi tutkuyla yapıyor, 45 dakika peynirini yada şarabını anlatabiliyor, sonuna doğru hafif fenalık gelse de ikramları şaraplar eşliğinde zaten keyifler çakır olduğundan problem yok.



Auvergne Bölgesinden gelen peynirci Cantal, Salers, Saint Nectaire ve Fourme d'ambert satıyordu. Bir sorduk bin ah işittik!  Süpermarketlere,  endüstriyel olarak peynir üretip satanlara verdi veriştirdi. Sayısız dava açmışlar hala uğraşıyorlarmış Salers peynirinin sadece saler cinsi inekten elde edilen çiğ sütten yapilabilecegini, diğer peynirlerin la merde (bok) olduğunu soyledi. Bölgesinde bu cins inekten süt üreten 100 ciftlik varmış: 17 üretici hem yetiştirip hemde peynir üretiyormuş, 58 üretici sonucuna bakmadan sütü çeşitli şirketlere satıyormuş, 25 üretici bizim direnişçiler! bir kooperatif kurmuşlar, sütü toplayıp geleneksel yöntmlerle, çiğ ve yüzde yüz saler ineği sütünden Salers peynirlerini üretiyormuş. Ayağımıza kadar gelmiş işte fırsat. Yeri gelmisken deginmeliyim.

Fransa'da 400 çeşit peynir üretiliyor, bunlardan sadece 38 tanesi AOC sahibi. l'Appellation d'Origine Contrôlée yada yeni adıyla Avrupa topluluğunca tanınmış Appellation d'Origine Protégée (AOP). Bu damga sedece belirli bölgelerde, geleneksel olarak hep aynı teknikle üretilen ürünnlerin garantisi diyebilirim.

Auvergne bölgesi, daglik,  kitle turizmine kapalı, bakir temiz kalmış volkanik bir bölge.
Gelelim peynirlerine;

Salers: Kabuğu delik deşik olmuş tercihe gore 3-22 ay arası olgunlaştırılmış, pişirilerek yapılmış kocaman  tekerlek bir peynir. Tadı yoğun yağlı ve yüksek kaliteli tulumu hafif andırıyor. Bizim aldığımız 22 aylıktı, kabuğu savaştan çıkmış gibi ve neredeyse kahverengi idi. Satıcı en güzel yerinin kabuğu olduğu ve sarap,  kahverengi bira ve viskiyle iyi gideceğini söyledi. Biz yine şarapla denedik. Bazı peynirler yediğinizde birşeye benzemiyor ancak şarapla tattığınızda patlama yapıyor . Salers'in  tadı sek fena değil ama şarapla patlama yapıyor. 30-50 kg luk tekerlek peyniri üretmek için 400 lt süt gerekiyor ve otların en güzel zamanında yani 5 nisan 15 aralik arasinda sağılan sütlerden, sağıldığının en geç ertesi günü peynir haline getirilmesi  gerekiyormuş.



Cantal: Salers'e göre daha yumuşak bir peynir. Olgunlaştırma süresi 2-18 ay arası. Bu sürelere göre ismi degisiyor. Sarı Cantal en az olgunlaştırılan ve rahatlıkla günlük yenilebilen bir tür. En ihtiyarı 18 aylık saygıyı hakediyor sadece özel durumlarda şarap yanına. Doygun lezzetli bir peynir.



Fourme d'ambert: Küflü penir diye bildiğimiz aileden ve bu ailenin en yumuşak tatlı üyesi, uzun bir çubuk yardımıyla açılan kanallarından giren hava ile renk değiştiriyor. Mavi gri renk alan bu aralıklar ile beyaz tarafın tezatı görsel olarak da bu peyniri benzersiz kılıyor. Tadı da hakikaten çok güzel bazı küflü peynirlerde olan buruk tad bunda yok.



Saint Nectaire: 21 cm çapında 5 cm kalınlığında 1,7 kilo ağırlıkta  yuvarlak kalıplanmış, kabuğu gri yeşil küf renginde çiğ sütten yapılan bir peynir. Canlı peynir türünden çünkü icinde bir sürü bakteri yaşıyor, bölünüyor, çoğalıyorlar. Şaraba çok yakışanlardan ve 1600 yılllarından beri üretilmekteymiş.


 Beni en çok etkileyen üretimine sahip çıkan, tutkuyla üreten ve bu üretimi koruma savaşı veren, onca kilometreyi yapıp bunları anlatmaya ve peynirini satmaya gelen üreticilerin varlığı oldu.  Peynirin yanına değirmende öğütülmüş unla yapılmış ve taş fırında pişirilmiş 2 kiloluk ekmek yakışırdı.



Diger ürünleri ve şarapları merak edenler yarını bekleyecek! : )

Birde o kadar bahsettik salers inegi fotografi koymadan olur mu? Iste peynirler icin asil kutlamayi hakkeden arkadas!



20.11.2009

Kimliklerimiz, Fransız vatandaşlığı ve vietnam böreği nem





İstanbul'da yaşarken vatandaşlık için başvurmayı çok önemsememiş, habire geciktirmiştim. Çalışmaktan vaktim olmadı, en son hamileyken doğumdan sonra 5. güne randevu almıştık konsolosluktan. Tabi ben Racida Dati eski adalet bakanı sezeryanla doğumdan 5 gün sonra bakanlar kurulu toplantısın katıldığından kadın kruluşları tarafından şiddetle eleştirildi olmadığımdan ne 5 günü ancak -bir haftalık bebek kontrolü için doktora gitmeyi- saymazsak 15 gün sonra acılarım azalınca, bacaklarımın şişi inince dışarı çıkabildim. Biz eşimle kek gibi doğum olacak hemde sezeryan hop eve geleceğiz hop herşey tıkır tıkır işleyecek zannediyorduk: napim etrafımda çocuğu olan yakın arakadaşım yoktu, kuzenlerin çocukları dana kadar olmuş benim bebek bakımına ilişkin hiç fikrim yokmuş oğlum doğunca anladım, annelikte öyle genlerimizde oln bir şey değil öğrenilen bir şeymiş: neyse konuyu dağıtmayalım.

Leonardo seremoniyi beklerken motoruyla sari ihlamur yapraklariyla bezeli sehri dolasti, annesi bir kahve ve yaninda gelen minik pastalari yedi. Guzel bir fransiz uygulamasi "café gourmand" kahve +4 minik tatli

 Fransa'da yaşamayı bir fransızla evlenmeyi hiç düşünmedim, anglofon olduğumdan ne yalan söyleyeyim ingiliz aklımdan geçmiştir:) Hayat kendi bildiğini okudu ve oğlum doğduktan sonra biraz da mecbur oldum kariyerimi, mesleğimi, dilimi, adımı, kimliğimi, dostlarımı, İstanbul'umu  bırakıp Fransa'ya taşınmaya. Zorlukları kestirebiliyordum ama daha önce Londra, San Diego ve Amman'da yaşamış biri olarak hemen uyum sağlarım diye düşündüm ki tam olarak öyle olmadı. Zorladı beni, belki yaşım itibariyla  ya yıllar içinde geliştirdiğim konformist yanım yüzünden yada Fransız şovenizmi nedeniyle, neyse toparlayalım. Göçmen, entegrasyon, dayanışmayı geliştirme ve ulusal kimlik bakanı Eric Besson'un  Fransız kimliği nedir tartışmasını başlattığı sırada ben Fransız vatandaşı oldum ki kendisi topa tutulmakta ve ırkçılıkla suçlanmaktadır su sıralarda. Herhangi bir sıkıntı yaşamadım bir günlük uyum kursuna katıldım ki kadınların hakları olduğu, çok eşliliğin yasak olduğu gibi konular üzerinde duruldu ne ala. Kursu veren kadını pek şıkıştırdı Cezayir'liler savaş vs ile, hepsine tek tek cevap verdi kimseyi "ben devleti temsil ediyorum sizde vatandaş olmaya çalışıyorsunuz sesinizi kısın" diye bastırmadı. Bekleme süresi en az 1 yıl ama ben 8 ay sonunda vatandaş oldum. Vatandaş olmamızı kutlamak için Saint Lô valisi tarafından düzenlenen geceye katıldık, şampanya içtik, minik kanapeler ve pastacıklar yedik çok hoş ve şıktı.




 Çıplak kadın resimleri ve heykelleriyle süslü salona bakıp Melih Gökçek'i ve onun temsil ettiği zihniyeti     (bloglarda aciklanan dusuncelere bile dayanamayan) saygıyla andım! Türk kimliğim bir an umutsuzluğa kapıldı neyse geceye yoğunlaşalım. Valinin konuşması özetle; vatandaşlık göreviniz, düşünce özgürlüğüne, başkalarının haklarına saygı duymak, hukuka riayet etmek ve oy vermektir şeklindeydi. Fransa şöyle büyüktür böyle yücedir tarzı ucuz milliyetçilik konuşmaları yapılmadı isabet. Elbette marş çalındı ama sözsüz yeterince feci ifadeler içeren sözlerine iyiki yoktu. Salon birleşmiş milletler toplantılarını aratmıyordu afrika kıtalılar, uzakdoğulular, rus kökenliler ve bendeniz dünya vatandaşı kimliğim mutlu oldu:) Vali bir anlamda yeniden doğmuş gibi oluyorsunuz dedi.



Evet 39 yaşımda başka bir millet vatandaşı oldum, pek idrak edebildiğim yada özellikle sevinebildiğim bir durum değil zaten oy verme dışında her türlü sosyal hakka sahiptim. En çok sevindiğim vize derdinden kurtulmam oldu, hemen bir Londra seferi ayarlayacağım, birde oğlum ve eşimle aynı ülke vatandaşı olmak rahatlatıcı. Fransız kimliği üzerime oturmayan bir elbise, ben aksesuarlarını kullanmayı seviyorum; Düşünce özgürlüğü, rahatça fikirlerini anlatabilme savunabilme, başlarına saygı ve aynı saygının sana gösterilmesi, günlük hayatın kolaylığı (trafik keşmekeşi yok herkes sıraya giriyor itişip kakışma yok), sokakta cinsel taciz yok, kadın değerli ve kadınla erkek en azından günlük hayatta eşit (maaş farkları var o konuya şimdilik girmeyelim) sosyal haklar sağlık, eğitimin devletin derdi,( oğlanı hangi okula yazdırayim hangi aktiviteye yollayayım derdi yok hepsi yüzme öğreniyor spor yapıyor zaten) kişisel tutkum gastronomi; zengin tarih, edebiyat ve sanat aksesuarlarını alayım, gerisi olduğu gibi kalsın:) Yazdıkça yazacağım kısa kesip ve bir önceki postta Mimosa cafeye yapmayı planladığım nem vietnam böreği ile sizi başbaşa bıracağım. Buraya kadar sabırla bu uzun postu okuyan varsa bir bravoyu haketti!




Vietnam böreği Nem
50 gr pirinç şehriyesi isteğe bağli böreği kkıtır kıtır olmasına sağlıyor
100 gr karides kabuksuz
50 gr tavuk kıyması isteğe bağlı
50 gr lahana
100 gr rendelenmiş havuç
40 gr kuru mantar (ılık suda bekletilmiş)yada 100 gr ince kıyılmış taze mantar
100 gr soya filizi
1,5 çorba kaşığı rendelenmiş zencefil
1 diş ezilmiş sarımsak
1 sap taze soğan yada rendelenmiş kuru soğan
15 sap taze kişniş isteğe bağlı
Acı biber sosu
2 çorba kaşığı Nuoc-Nam balık sosu linkte satılıyor
2 çorba kaşığı istiridye sosu isteğe bağlı
12 pirinç yufkası yada normal yufka


1-Varsa pirinç şehriyelerini 5 dakika soğuk suda tutun yumuşayınca süzün bir kenara alın ve bir makasla 2 cm uzunluğunda gelişi güzel kesin.
2-Dilerseniz tavuk, karides, sogan, zencefil,sarımsak,mantarlar,lahana, havuç hepsini rondoda kıyın: veya rendelenmiş/ince kıyılmış halleriyle karıştırın. Balık sosu,i stiridye sosu, kişnişi ekleyip iyice karıştırın.
3-Pirinç yufkası kuru halde satılır bulabildiyseniz soğuk suda bekletin yumuşayınca bir havlu üstüne alın fazla suyu süzülsün.
4-Bir yufka pirinc veya normal alın, aynı irice sigara böreği sarar gibi içi ekleyin, yanına soya filizleri ve pirinç şehriyelerini koyun ve sarın.
5-Tüm sarma işlemi bitince kızgın yagda rengi değişip kıtır kıtır olana kadar kızartın.




Servis için kıvırcık salata yapraklarını doseyip üzerine börekleri koyun en üste taze nane yapraklarıni dizin. Geleneksel olarak bir salata yaprağı üzerine konan bir adet böreğin üzerine bir kaç taze nane yaprağı yerleştirilip aşağıda tarifini vereceim sosa batırarak yeniyor.


Sos için,
2 çorba  kaşığı su
2 çorba kaşığı balık sosu
yarım yeşil limon yada normal limon suyu
1 tatl kaşığı toz şeker
1 diş ezilmiş sarımsak

Tüm malzemeyi karıştırın ve bir kenarda biraz beklesin. Küçük bir kapta böreğin yanında servis edin.
Afiyet olsun.


17.11.2009

Blog arkadasliklari, ispanyol corbasi, baharatli pilav ve devami



Blog yazmaya başlamamın en iyi sonucu ilginç insanlar tanımam ve arkadaş olmamız oldu: Tabi şimdilik bu arakadaşlık yazışarak devam ediyor zaman içinde yüzyüze görüşeceğimize inanıyorum. Arkadaşlarımı bloglarında anlattıkları kadarıyla tanıyorum bir kısmı fotoğrafını koymadığından zihnimde yüzü yok. Ne gam bloga göre kafamda şekillenen kişilikler onlar. Her birini düşündüğümde kafamda bir yemek tarifi beliriyor. Mesela Özlem için bulduğum bana ait tamamen ondan etkilenmemle uydurulmuştur, Tijen için’de aynı şekilde, pazar günü onu düşüne düşüne bu salatayı yaptım ertesinde blogunda oda benzerine yer vermiş zihinsel etkileşim:), ruhdağının tarifi bir ispanyol çorbasının aklımda kaldığı kadarıyla versiyonu, Nalan baştan beri yanımda makaronlara bayılıyor gerisi aşağıda . Bunu mim halinemi getirsem acaba?




Tijen için; Tijen bana hep sağlıklı ve ruha iyi gelen yiyecekleri hatırlatır, suçluluk duymadan yenen yiyecekler, en başta susam bu yüzden ona hemen ince kiyilmis lahana, yesil elmalı bol kavrulmuş susamlı az zeytinyağı, deniz tuzlu salatayı yaptım.

Ozlem için ; yemekleri doğaçlama ve cok lezzetli Ozlem’in, dolayısıyla ona buna göre bir tarif yakışırdı. Havuçlu,tarçınlı,kimyonlu, kuş üzümlü ,çam fıstıklı pilav. Az zeytinyağında doğranmış soğan kavrulur,rengi değismeye başlayınca fıstık, havuç eklenir, biraz kavrulur, pirinç eklenir ve taneleri seffaflaşıncaa kadar kavrulur , kimyon, tarçın veüzüm eklenir, kaynayınca altı kısılır, suyunu çekince altı söndürülür ve 10 dk dinlendirilir. Karıştırılıp servis yapılır.



Ruhdağı için ; hiçbir şey hakkında herşeyi yazmak isteyen ayrıca cok eğlenceli biri o yüzden ona yeşil mercimekli, ıspanaklı , yumurtalı, peynirli çorba yaptım. Yeşil mercimekleri bir gece önce ıslayın. Ertesi gün yeni suyla 30 dk kadar kaynatın. İçine ıspanakları ekleyin ben bütün atıyorum. 10 dk sonra ince dilimlenmiş acılı sucukları ekleyin. Kişi başı kadar yumurtayı çılbır yaparmış gibi yavaşça içine kırın, ateşi söndürün üstü kapalı 5 dk bekleyin. Yumurta dagilmaz lop kalir. Üzerine zeytinyağı gezdirin. Tabaklara her birine bir yumurta gelecek şekilde pay edin.Yumurtaların beyazı pişmiş olmalı: Yanında rendelenmiş peynirle servis yapın. Bu karışık gibi görünen çorba son derece lezzetli ve besleyicidir.




Selen için, onun bloğunu okumak içimi açıyor gerçi arada yorum bırakan birinden zılgıt yiyoruz ama o bile keyifli:) Ona güllü çay yapıyorum. Hafif, özel lezzette ve vazgeçilmez bir çay bu: İçince Fas gülü tomurcukları, karkade, güney fransa gülü ve nane yaprakları ile cynorrhodon meyvesi sanirim kusburnu var.

Açalya için ; en cok mevsime gore degisen ayak fotografini seviyorum:) bitter çikolata hani bağımlısınızdır ama genizde bitter! tad bırakır:)

Minimalist için, adı üstünde az ve öz o yüzden bir dilim bahartlı ekmeğin üzerine bir dilim kaz ciğer ezmesi:)

Mimosa cafe-bu kova kadınına yazdigi ilk cümleden bağlandım, ona birkaç şey apmak lazım yoksa sıkılır! vietnam böreği nem ile biryani yapardim:)

Garova-Kendisine saatlerce sürecek bir şarap tanıtımı yapmak isterim, güzelim fransız şarapları eşliğinde eminim kendi bağından vereceği örneklerle çok hoş sohbet ederiz.

Nalan-Pembe domatesleri hayatimiza tekrar sokan Nalan benim yaptığım değil, fetiş Hermé makaronları eminim sevecektir.

Zarpandit için;-Bu sürprizlerle dolu eğlenceli kadına ise Hermé’den çok katlı bir pasta yapardım ama sıkıldığımdan süslemesi uyduruk olurdu :)

Narince için, keçi peynirli; dereotlu mısır ekmeği yapardım daha fırındn çıkar çıkmaz sıcacıkken yerdik :) Narince biraz mızmızlanırdı belki!  niye beyaz peynir koymadın diye yok ki burda ondan derdim.

Özgül’e Korsika içkisi ardıç likörü yapardım. Ardıç genellikle turşulara konan kara yemiş türü Akdeniz’de yaygin, her yerde görebilirsiniz çalı benzeri sivri diken yapraklı bir bitki mümkünse kendiniz toplayın. En son yaptığı çam likörüyle beraber içer gurbette olmanın iyi ve kötü yanlarını konuşurduk .

İpek-Belki Belçika’da yemeye doyamaıştır kremalı, safranlı ,az körili kabuklu midye belki emeği yapardım.

Zehra-Vanilya tohumlu butun mandalina şekerlemesi yanına kekikli sorbe ile postcrossingden gelen kartlarımızı gösterirdik birbirimize:)

Meyvelitepe- Verdiği doğru bilgilerle bizi aydınlatan eşssiz benzersiz bu bloğa bahçesinde yetiştirdiği goji'lerle brioche(brios) yapardım. Brioche sütlü, tereyağlı yumuşacık fransiz ekmeğidir. Bizde Marie Antoinette'ın "ekmek yiyemiyorlarsa pasta yesinler" olarak bilinen sözünün aslı brioche yesinlerdir:)!

Sima için, Türkiye ozlemi nedeniyle annem usulü zeytinyağlı dolma.

Diger blog arkadaslarim icinde birseyler dusunuyorum merak etmesinler...

Bu arada her ay bir defa olmak üzere yemek kursu vereceğim. Benim canım bir sürü başka şeyler yapmak isterken illa da Türk tatlısı istediler. Aklıma ilk gelen cevizli, elmalı rulo şeklinde yaptığımız pay geldi. Sorun şu ki bir kere annemle yapmıştım, elinde iyi tarif olan varsa beklerim.

Bu arkadasta  hastaligi suresince biriktirdigi enerjiyi harcamaya calisirken fotograflandi







16.11.2009

Başka bir pasta sihirbazı Philippe Conticini ve rüyalarımızın pastanesi

80' li yılların sonunda adı anılmaya başlayan Philippe Conticini o sıralarda La Table d’Anvers'de kardeşiyle birlikte pasta şefi olarak calışmaktadır. 90'lı yılların ortasında otuzlu yaşlarına gelmeden adı  avangard pasta şefidir. Bu yılllar deneme yanılma keşfetme yıllarıdır ve çikolata tunelinde "ekler" bu yıllarda kazayla ortaya çıkmıştır. 2000 yılı başlarında ünlü Petrossian'da çalışmaya başlamış ve ilk Michelin yıldızını almıştır. Ani bir kararla Newyork'a gidip kendi pastanesini açmış ve büyük ilgi görmüştür. Fransa'ya geri dönüşünde mitik Maison Peltier 'de çalışmıştır. Arada vakit bulup "tentations" adlı kitabı yazmıştır. Nihayetinde "Pâtisserie des Rêves" hayallerin pastanesi yada hayallerinin pastanesi  ve bizim hayallerimizin pastanesini açmıştır.




 Bize düşende gidip bu hayalleri paylaşmaktır. Gittik tabi hemen, Bon Marché'nin  arkasında yer alan Bac sokağında  aslında "Maison du Chocolat"'nın Sévres sokaginin çok da uzağında olmayan bu dükkan son derece sade dizayn edilmiş. Vurgu sadece pastalara yapılmış. Içeri girince ortada yuvarlak bir masa var üzerinde ters büyük ampul biçimde kavanozlar ve ortasında hayallerimizin pastaları teşhir edilmekte. Görevli kızdan yardım istedik hepsini  birer birer ve sakin anlattı. Dükkan küçük 29 metrekare ve sadece tatlı masasının etrafını tahaf etmeye yer var.

Seçimi yapıinca bankodaki beyaz mini elbise giymiş kıza gidip istediğiniz söylüyorsunuz sipariş içerdeki odaya gidiyor ki pastalar orda ve bir sürü insan çalışıyor. 1 dakika gecmeden siparişiniz şık bir kutuda elinize geliyor. Çocuk gibi sevinerek etrafta elinizdeki mucevher pastaları yiyecek yer arıyorsunuz.

 Biz sokağın sonundaki bir çay salonu/bistro'yu seçtik adin bulmaya calisiyorum!. Bildiğiniz üzere Fransız'lar bazen can sıkabiliyor baştan pastalarımızı burda yiyebilirmiyiz diye sorduk. Aaa tabi hemde Conticini yenmez mi diye sempatik bir cevapla karşılaştık. herşeye terstir Fransızlar ama tatlı sözkonusu olunca tüm kalpler yumuşar :) Oturduk kahve siparişi verdik, masaya ganimetlerimizi yaydık, fotoğraf çektim o arada sempatik adam bize bakıp güldü . Adam bir başka sipariş için arkasını dönüp tekrar bize baktığında 3 adet pasta ortadan kaybolmuştu, yanımıza gelip nerde pastalar çocuklar hepsini yemediniz herhalde dedi, mahçup ama mutlu suratlarımızdan sonuç anlaşılıyordu c'est pas vrai (dogru olamaz) diye hayret etti. Tabi böyle özel bir pastanın yutulması değil yavaş yavaş tadına varılarak yenmesi gerekirdi ama napiim porsiyonlar ufak, ağızda kayıveriyor:)





Le Paris-Brest -of ya nasıl diyeyim.Profiterol hamuruyla (pàte choux)yapılmış yuvarlaklarlar praliné( kavrulmuş fındıklı) krema ile doldurulmuş ve ısırdığınızda ağzınıza fındık sosu akıyor ki bir röportaj'da muhabir bunu nutella'ya benzetiyor Conticini küfredip çok kızıyor sen dalgamı geçiyorsun diye. Fındık kremasının ama çok rafine hali artı fındık parçacıkları ve hamur.



La tarte à l'orange-portakallı tart, sırrı tart hamuru ile portakallı kremamsı üst arasında yerleştirilen ince kesilmiş portakal şekerlemeleri, minimalistik ama üstün tat. Pastalar kutunun içinde sağa sola çarpıp yamulmasın diye ince çubukların arasına yerleştirilmiş. Normal insanlar satın alıp eve götürüp yiyorlar en kısa mesafede lüpletmiyorlar!



La tarte tatin-Tatin kızkardeşlerin tart hamurunu koymayı unutup, sonradan üzerine eklemesiyle tesadüfen ortaya çıkan elmalı ters tart usta'nın elinde bambaşka yorumlanmış. Tart hamuru karamelize, elmalar erimiş ağızda kayıyor, karamelize orijinal tatlıya göre bambaşka dokuda ancak mukemmel. Ustanın sırrı burada geleneksel Fransız tatlılatını alıp yeniden yorumlamış, sonuç gösterişten uzak, fazla dekora yer verilmemiş mukemmel tatta pastalar. Tabiki doymuyoruz dönüp birde ekler alıyoruz. Golden elma kullanmış çünkü en çok pektin içeren o, şeker ve suyla karışınca jöle haline geliyor. Tartı iki kere pisirmiş o yüzden karamelize of of...


Les éclairs-ki éclair Fansızca şimşek demek ağızda şimşek efekti yaratttığından olsa gerek ama bunun için ustanın ekler'ini yemek lazımmış. Çikolata tüneline yerleştirilmiş yumuşacık kremalı "ekler" yine pàte à choux. Unutmayalım Contici'ni bu kıvamı bulmak için 2,5 sene inat etmiş calışmış.

Conticini tombul bir adam aslında, çok kilo vermiş bu yönüyle de basında yer almıştı; onca sene tatlı üstüne çalışırsan olacağı budur, Hermé'de habire diyet yapıyor bu halleri bile cok şeker degil mi? Yani bizim gibiler, tatlı bagımlısı ve kilolu...

Kendisiyle yapılmış bir röportaj, tutkuyla anlatıyor yaptığı işi merak ederseniz bir göz atın derim:) Tadınız eksik olmasın:
http://blogs.lexpress.fr/restaurant/2009/09/post-4.php

13.11.2009

Seramik atolyem II ve aile isleri, fani tebesir sanati temsilcisi, brokoli timbal



Sanatsal faaliyetlere devam, seramik kursu talep olmadigindan kapandi ama aglamakli halimi goren hoca'nin kendi atolyesinde devam ediyoruz ki cok daha iyi oldu kursun kisitli olanaklarindan sonra gercek seramik atolyesi. Boylece ilk kez seramik pisirme firini gordum, firin diyince ben evdeki firin gibi diye dusunmustum eski kalorifer kazanlari buyuklugunde Amerikali'larin 70 lerde filan cok moda olan nukleer korunma siginaklarina benziyor. Ustelik esi de doner tablada comlek yapmayi gosterdi. Tabla eskisi gibi ayakla cevrilenden degil elektrikli cok daha kolay ancak yapmasi bana cok zor geldi malzeme elinizin atinda bicimlendirmek icn hissetmek lazim ki ilk denemem de hocanin yarimiyla bir kap yaptim. Ilk yaptigim seramiklerim pisti sonra boyadim hatta kursu biraknalr oldu onalrin eserlerini de boyadim asagidaki sari canak ve dikdortgeni ben yapmadim ama ben boyadim. Boyalar eski kurstan kalmis oldugundan cok secenek yoktu ama cig renklerlede sonuc eglenceli kanimca:)






Hocanin kucuk perileri ve  kedileri cok sekerler:)





Esim Fr blogumda yer almadigi icin bozulmus, evimiz varmis, Leonardo varmis bu nedenle kendisinide ekliyoruz:) Fani tebesir sanati temsilcisi ve ciragi Leonardo ile!




Bu blog uzun zamandir yemek tarifi vermedi zamanidir. Leonardo bayila bayila buharda pismis brokol yiyor da annesi biraz aci cekiyor. Brokoli'yi corba olarak yada timbal olarak seviyorum."Timbale" fransizca bakirdan kazana benzeyen kabin uzerine deri gerilerek olusturulmus bir cesit davul aslinda. Burdan esinlenerek yuvarlak ve yuksek metalik kalip kaplarda  pisirilen yemeklerin adi olmus. Havuclu timbal yada bugun tarifini verdigim brokolili timbal istediginiz pure haline getirilmis bir sebze ile yapabilirsiniz. Kalip olarak sufle kabi ya da fincan kullanabilirsiniz.

Brokoli timbal 4 kisilik
350 gr brokoli
45 ml krema
1 yumurta +1 yumurta sarisi
1 kucuk taze sogan istege bagli
bir tutam muskat/kucuk hindistan cevizi/ cevzi bevza
bir tutam deniz tuzu ve taze cekilmis karabiber

1-Firini 190 derece isitin. Kullancaginiz kucuk kaliplari yaglayin ve tababnina yuvarlak kestiginiz pisirme kagitlarini koyun.
2-Brokolileri yaklasik 8-10 dk hafifce yumusayana kadar buharda pisirin. Brokilileri, krema ve yumurta ile diger yumurta sarisini neredeyse puruzsuz olana kadar blenderdan gecirin.kullaniyorsaniz kiyilimis sogani, tuz, karabiber ve cevzi bevzayi ekleyin.
3-Bir kasikla 4 tane kaba karisimi bolusturun. Firin tepsisine, kaliplarin dis yarisina gelecek kadar kaynar su ekleyin.(dikkat kaliplarin icine su konmayacak) benmari usulu pisecekler!  25 dk pisirin. Kaliplari bir kabaga ters cevirin kolayca cikacaktir.Sicak servis yapin.

















.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin