29.11.2008

Dead dad, Ron Mueck, Rüya


Dün akşam rüyamda çinli kız arkadaşımla Wai ile, sanırım Amerika'da bir shopping mall'dayız.O sadece hızlı hızlı yürüyor ama ben etrafı seyretmek ve dükkanlara girmek istiyorum. Derken bir sanat galerisi/atölye görüyorum, kapısında altın rengi takım elbise giymiş bir adam, aaa ben bu adamı tanıyorum 1997'de Londra'da gördüğüm "Sensation" sergisinde çok etkilendiğim "dead dad" modeli yapan sanatçı. Gülümseyip dikkatini çekmeye çalışıyorum fransızca, ingilizce ve türkçe merhaba diyorum. Oda dönüyor ve gülüyor normalde grumpie'lerle ilgilenmem ama sen ilgimi çektin diyor. Sohbet etmeye başlıyoruz, yaptığı çalışmadan ne kadar etkilendiğim anlatıyorum. Sonra bana sarılıyor, yere uzanıyoruz alışveriş merkezinin ortasında ! tavandan yıldızlar gözüküyor yanyana uzanmış sohbet ediyoruz. Atölyesinden çalışanlar cama yapışmış bize bakıyor, sağımızdan solumuzdan insanlar geçiyor hızlıca aldırmıyoruz. Security geliyor kalkmamız lazımmış. Çinli kadın çok kızıyor gidiyor, arkasından gitmem lazım kaybolur yoksa. Sanatçı adam arkamdan geliyor ne zaman görüşeceğiz diye soruyor kapının önünde yine sarılıyoruz, hava soğuk, gökyüzü gri, akşamüstü galiba, üşüyeceksin içeri gir diyorum, çok ama çok mutluyum. Bu kadar hayran olduğum bu adam beni ilginç buluyor..

Sanatçının adı Ron Mueck rüyamda ne arıyor bilmiyorum...





Gotik şölen, trompette de la mort


Günlerdir kafamda dönen Dante'nin İlahi Komedyası, Gustave Dore'nin İnferno'su, metafor olarak kuyu, erotizm ve ölüm, karanlıklar, fin anlatıları sonucu bugün Cherbourg pazarına gidince ilgimi Trompette de la Mort(Ölümün trompeti) adlı mantar çekti. Tahmin edebileceğiniz gibi siyah ve tropete benzeyen bir mantar bu. Gotik bir yemek şöleni düzenlesem mutlaka yer alacak bir element. Kalamar mürekkebinden yapılmış rizotto yanına yenebilir. Yeni keşfim mor patatesler pişince mor siyah oluyor ortama uyar. Bitter çikolata mutlaka menüde yer almalı başka tadlar ve renkler üzerine fikri olan?
Ölümün trompeti ormanda bulunması zor olan bir mantar türü çünkü ölü yaprakların altına saklanıyor. Şekli trompet gibi tadı delikat ve benzersiz. Yıkamadan silkeleyerek yada hafif fırçalanarak orta ateşte suyunu çekene kadar pişirmek bu lezzetli mantarı kutsamak için ideal. Pazardaki adam sadece bunu ve başka bir mantar çeşidini satıyordu sıradan beyaz mantar yada diğerlerini değil. Fransa'da sevdiğim şeylerden biri bu, tutku duyulan bir şeyin peşinden gitmek sadece 2 çeşit mantar yetiştirmek ve satmak, tüketmeden, az bulunuru takdir edenlerle paylaşmak...

28.11.2008

Herkesin evi, dolma, yalnızlık




Yarın akşam Fransızca kursları takip ettiğim “Maison Pour Tous” (herkesin evi) organizasyonun düzenlediği Değişik Kültürler Gecesi var. Tüm öğrenciler ülkelerini temsil eden bir yemek yapıp bir araya gelecekler, çoluk çocuk tüm ailesiyle beraber, fikre bayılıyorum. Yemekler içeriğini açıklayan küçük notlarla sergilenecek, sonrada tadına bakılacak, dans edilecek, arkadaşlıklar kurulacak, Fransa’da yalnız olan yabancılar çatısı altında…Kimimizin kocası, karısı Fransız ancak bu bölgeden olmayan Fransızlarda yabancı. Nikaragualı kız(içimden devrim şarkıları söylemek geçse de kız normal gözüküyor, çok hızlı konuşan biri barabbabababa), Rus kız (balayka ve votka diyince bayılacak gibi oluyor hayır biz pop dinliyoruz Michael Jackson!! diyor), Endenozyalı kadın (huysuz, Umberto Eco okuyan ), Somalili adam ( sürekli komik olmayan espri yapan, kadınlara karşı şovanist şaka yaptığı için hırladığım), İngilizler Fransızları kıyasıya eleştirirken zevk aldığımız kadınlar ve adamlar, hiçbir fikir sahibi olmadığım başı kapalı Endenozyalı diğer kız, Slovakyalı çekingen kardeşimin Slovakla evli ve orda yaşadığını söyleyince rahatsız olan kız, İngiltere tanıştığı ve aşık olduğu için burada olduğunu sürekli yenileyen Romen, çok güzel hüzünlü bakışlı uzun ince boyunlu kuğu zerafetindeki ancak baktığında kimseyi görmeyen İngiliz kız, ve ben….Kaybolmuş, huzursuz, savunmada, yalnız, varolmaya çalışan kendini yeniden tanımlayan, Fransızca öğrenmeye çalışan insan topluluğu.



Ne pişirebilirim? Türk mutfağına has herkesin beğeneceği, banko dolma. Ancak yaprak bulma meselesi var, burda yok, Paris’ten getirtme süremde yok hmm Cherbourg’ un karanlık yüzüne yolculuğun zamanı geldi. Diskoların yani Cherbourg’un münkün gece hayatının yer aldığı sokağın resmi adı “Rue de la Paix” (barış sokağı) biline adı “kebap sokağı”. Grafitilerle dolu aykırı, isyankar ve oralı olmayan sokak. Pazartesi olduğundan çoğunluğu kapalıydı açık olanda çalışan iyiniyetli fansız oğlanın hiç fikri yok ama beni “Marmara Kebap”a yönlendirdi. Korkarak gittim. Sevimli gülen, kısa boylu bıyıklı bir adam. Merhaba dedim hemen içeri buyur etti oturttu. Kısa parmaklı, tombul elli esnaf adam. Önce konuşamadık, bana aksanımın bozulduğunu söyledi Fransız zannetti beni. Türkçe konuşmamaktan, nerden başlayacağımı bilememekten doğan tutukluk halbuki. Avukatım dedim, aaa bende icra memurluğu yaptım sonra bu rüşvet meseleleri onuruma dokundu bıraktım dedi, Allah işte adamım. Bende benzer şikayetlerimi söyleyince tutukluk bitti 24 yıllık dost olduk. Eski komünist, alevi, yıllarca kasaplık yapmış sevimli bir esnaf adam. Karısı 6 ayda bir geliyormuş ama hiç yalnızlık çeken bir adam gibi değil çok mutlu gelen müşterilerle yarım yamalak fransızcasıyla şakalaşıyor, kısa parmaklı tombul elleriyle hızlı hızlı hareket ediyor. Tabiki yaralı Türkiye’de yaşadığı başına gelen hala çözülemeyen gayrimenkul davaları var ancak kırgın değil, öfkeli değil hayatından memnun. Yaprak bulmak için “kadınlara” soracağını söylüyor. Kadınlar Fransızca bilmeyen, kurslara gitmeyen, dört duvar arasına kapalı genellikle başı kapalı, eşlerinin Fransız metresi solan kadınlar nerden mi biliyorum Tekin Ağbi söyledi öyle ayaküstü. Hemen hepsini örgütlemeyi, isyan başlatmak geçiyor içimden ama neyse daha çok yol var önce Fransız erkekle evli bir Türk kadınını kabul etmeleri lazım.. Çarşamba günü Leonardo ve François ile gidiyorum hem yaprakları almaya, Leonardo’ya döner yedirmeye hem de eşimi tanıştırmaya. Pek parlak geçmiyor, genellikle François’e verilen tepkiler tekrarlanıyor, “vay uyanık nasıl kızı kaptın”, "üzersen valla karşında beni bulursun" gibi şakalar yapıyor ki tipik Türk erkeği tepkisi. François hiç anlamıyor, 5 sene Türkiye’de kalmasına rağmen hala Türklerle gözlerine bakmadan konuşuyor, Tekin ağbi de rahatsız. Oğlum döneri sevmiyor ben utanmış hepsini yiyorum çok tuzlu ve yağlı dönerin, ayıp olmasın diye. Bir tekte rakı içiyoruz hızlıca. Karısı gelince ailecek görüşeceğiz belki daha iyi geçer. Kendimin bu halinden nefret ediyorum, bu bilge adamla konuşamıyorum, iletişemiyorum ki Cherbourg’da bulabileceğim en modern Türk muhtemelen diğerleri hep sofu. Cami varmış yerini bilmiyorum, görmediğim şeye inanamam diyor, önce insanız diyor, sonra bir anda elhamdülillah hepimiz Müslümanız diyor kafam karışıyor.. Bilge çünkü Fransızların Türklerden farkını sorunca “bunlar eğlenmeyi biliyor” diyor çok çarpıcı buluyorum. Yaprak bulamamış nedense aradığından emin olamıyorum.



Pazara uğruyorum yaprak yoksa lahana dolması yaparım. Lahana bulmakta kolay değil, burda kıvırcık koyu yeşil lahana, top lahana, kırmızı lahana var şansıma geniş koca yapraklı dolmalık lahanada buluyorum, her zaman olmuyor.



Dolma için annemi aramam lazım hiç aklımda tutamıyorum dolma tarifini…




22.11.2008

Normandiya usulü Midye-Unutulmuş sebzeler yada hiç bilinmeyen, Les légumes oubliés ou inconnus, Haiku


Çalışmak, genellikle hayattan uzaklaşmayı, hayattan daha az zevk almayı ve yemek yemeği sadece beslenmeye dönüştüren bir süreç. Bu anlamda çalışan kadın/erkeklerin yemek yemeği sadece doyma duygusunu tatmin etmeye indirgemesini kaçınılmaz bir sonuç. Zaman yok, yemek hazırlama ritüeli ortadan kaldıralım, yerine dondurulmuş yada önceden hazırlanmış gıdaları ikame edelim. Bu kapitalizmin işine gelen ve beslediği bir donusum. Sonuçta televizyonda bilmem ne çiftliğinde özenle yetiştirilmiş ve uzun süredir ortalıklarda gözükmeyen bir sebzenin muhteşem dönüşü üzerine reklamlar yok, kocaman fabrikalarda endüstriyel hazırlanmış hazır yemeklerin bolca var. Bir an, derin bir nefes alıp düşündüğümüzde asıl önemli olan nedir, sadece guruldayan karnımız doyurmak mı hem de içerisinde ne olduğunu anlamadığımız bir sürü acaip madde ile, ya da emekle, özenle, heyecanla tekrar  kaybolmuş, unutulmuş bir sebzenin tekrar yetistirilerek, kulağımiza şiirler fısıldamasi ve dualar edilerek pişirilmesi nihayteinde sevdiklerimize sunulması mı?

Ben iflah olmaz bir romantiğim. Sebzelerin izini sürmek onları en taze ve çekici hallerindeyken yetiştirenden almak, sonra üzerine hayaller kurmak, en lezztli haliyle nasıl pişirebilirim, kimlerle paylaşabilirim, en güzel rengini hangi kompozisyonla beraber sunabilirim. Hele renklerine bayiliyorum, her elime aldığımda daha da güzelleşen, parlayan çarpıcı renkleri. Sonbahar renkleri turuncu, sarı çeşitli kabaklar, rengarenk havuçlar, yeşil kereviz yaprakları, kahverengi kabukları kararmadan önce soğanlar, kestaneler, mor pancar, yer elması, beyaz,yeşil pırasa, yine beyaz, sarımtirak karnıbahar, beyaz yeşil rezene vs vs. Kombinasyonlar bitmez.

Sebzelerin unutulması böyle başladı, önce ıspanaklar donduruldu, yıkaması ve hazırlanması güç olduğundan, pişirilmiş yosuna benzeyen yeşil eriyike mahkum olduk. Fransa'ya geldiğimde taze ıspanak, yer elması, pancar, kestane bulamadım, dondurulmuş olanlar hariç. Şimdilerde unutulmuş sebzelerin geri çağıran vefakarlar olduğundan, yeniden yetiştirilmeye başlandılar ve canım Cherbourg pazarında bulunabiliyorlar. Benim gibi romantikler var halen, tohum üretimi birkaç büyük şirketin tekelindeyken ki bu tohumlardan üretilen sebzelerin tohumundan üretim yapamıyorsunuz, tekele savaş açmış unutulmuş sebzeleri tekrar yetiştiren, gerçek tohum üreten bu yüzden başı tarım Bakanlığı ile derde girmiş adamlar var (Kokopelli vs). Modern zaman Don Kişot'ları mor patatesler, kızarmış utangaç havuçlar, sarı, mor havuçlar, yer elması, ıspanak ve benim daha önce görmediğim bir sürü değişik sebze yetiştiriyor. Tekele direnen anarşişt Normandiya çifçileri de bu sebzelerden yetiştirmeye başladı. Bu kadar hikayesi olan sebzeyi elinize alınca gülümsüyor ve takdir ediyorsunuz. Mor patatesler fındık tadında, pembe havuçlar hafif gül. Üstelik havuçları sap ve yapraklarıyla alabiliyorsunuz aynı çizgi filmlerdeki tavşanların yedikleri gibi.

Umudu kaybetmemek lazım. Bir gün kaybettiklerinizi bulabilirsiniz bu geçmişten gelen bir dostta olabilir, anneannenizin anlattığı bir sebzede...Önemli olan bakıştır, nerden nasıl baktığınız değil...Hayaller bazen gerçeğin kendisinde bile daha anlamlıdır. Hayatı olabildiğince fazla yönleri ile görmek lazım bu anlamda bir sebzenin sizi götürebileceği yerleri küçümsemeyin.

Bugün Haiku' ya ilişkin bir kitap aldım bir dostumun önerisiyle. Japon Şiir sanatı. Yalın ve çok katmanlı. İncecik bir heyecanın işlendiği Haiku, Haiku algının, algılamanın yazımı.. Yanında birde boş defter var küçücük kendi Haiku'larımızı yazabilmemiz için. Zaman gerek yalınlaşmak, yoğunlaşmak ve sonunda damıtabilmek için...

Bugün canım denize daha yakın olmak istedi. Melankolik, ışığın yoğun olduğu, algıyı değiştirdiği, bazen vahşi, acımasız, uçsuz bucaksız, kontrol edilmez, güçlü Mans denizi. Denizin tadını özledim, iyodun kokusunu. Yazımı yazarken önümden balıkçı tekneleri geçiyor, denize açılıyorlar balık tutmak, vahşi denize daha yakın olmak için. Bende balığa gitmeliyim bir gün sessizce...

Şimdilik tüm cesaretim Normandiya'ya özgü Moules Mariniére à la Normande (Normandiya usulü midye) pişirmek.

3 kişilik

1,5 kilo Midye
2 küçük mor soğan,
1 avuç maydanoz
Birkaç sap kekik
1-2 defne yaprağı
1 bardak şarap
2 kaşık krema

Midyelerin bıyıkları elle çekilir ve tazelikleri kontrol edilir. Çatlak, açık olanları acımadan atın. Bol temiz suyla yıkayın. Büyükçe bir tencerede küçük kıyılmış soğanlar biraz tereyağı ile sotelenir, kekik, defne yaprağı, şarap, krema eklenir. Yıkanmış midyere ayrıca su eklenmeden tencereye alınır ve midyeler açılana kadar pişirilir yaklaşık 5 dakika. Ateş söndürülerek kıyılmış maydanozlar serpilir ve bekletmeden servis yapılır. Bir midyeyi alıp diğer midyelerin içini çıkarmak için kıskaç gibi kullananarak yerseniz daha pratik olur. Yanına patates kızarması olamadan olmaz. Ben fırında küçük kesilmiş patatesleri 2 yemek kaşığı yağ ile arada çevirerek 30 dk kızartıyorum daha hafif oluyor.


15.11.2008

Baudelaire

De Profundis Clamavi





J'implore ta pitié, Toi, l'unique que j'aime,
Du fond du gouffre obscur où mon coeur est tombé.
C'est un univers morne à l'horizon plombé,
Où nagent dans la nuit l'horreur et le blasphème ;
Un soleil sans chaleur plane au-dessus six mois,
Et les six autres mois la nuit couvre la terre ;
C'est un pays plus nu que la terre polaire ;

- Ni bêtes, ni ruisseaux, ni verdure, ni bois !

Or il n'est pas d'horreur au monde qui surpasse
La froide cruauté de ce soleil de glace
Et cette immense nuit semblable au vieux Chaos ;

Je jalouse le sort des plus vils animaux
Qui peuvent se plonger dans un sommeil stupide.
Tant l'écheveau du temps lentement se dévide !

14.11.2008

Kediler, şiirler, metaforlar, Baudelaire

Les Fleurs du Mal

Viens, mon beau chat, sur mon cœur amoureux;
Retiens les griffes de ta patte,
Et laisse-moi plonger dans tes beaux yeux,
Mêles de métal et d'agate.

Lorsque mes doigts caressent a loisir
ta tête et ton dos élastique,
Et que ma main s'enivre du plaisir
De palper ton corps électrique,

Je vois ma femme en esprit; son regard,
Comme le tien, aimable bête,
Profond et froid, coupe et fend comme un dard.

Et, des pieds jusques à la tête,
Un air subtil, un dangereux parfum
agent autour de son corps brun.

12.11.2008

Françoise Dolto çocuk psikolojisinde devrim


"un enfant ne peut pas vivre pour faire plaisir a ses parents"


Françoise Dolto çocuk, bebek psikolojisinde bilinenleri tersine çeviren devrim yapmış bir bilim adamı ve herhalde en çok hayranlık duyduğum insan. Bu ilginç kadın bebeklerin fetüs iken ve doğuktan sonra hayatı algıladıklarını ve anladıklarını idda etmiş ve kanıtlamıştır. Ondan önce bebeklerin beşikte yatan patatesler olduğuna inanılıyordu.Yaptığı terapi seansları sonucu problem yaşayan pek çok çocuğun bebeklik döneminde yaşadıklarından etkilendikleri ve yaşanan travmaları unutmadıklarını göstermiştir. Seyrettiğim belgesellerde beni en çok etkileyenler terk edilmiş ve yuvaya uyum sağlamayan bebeklerle hemşirelerin günce 1 saat konuşmasını sağlamakmış. Özellikle anlatılan bir örnekte minik bir bebek yuvaya geldiğinden beri sürekli ağlıyor, yemek yemeği ve uyumayı red ediyormuş, Françoise bebekle sürekli konuşarak annesinin onu çok sevdiğini ama başa çıkamadığı şartlar dolayısıyla daha iyi bakılacağı için yuvaya bırakıldığını anlatmış, ona çok iyi bakılacağını ve çokta sevileceğini özel bir bebek olduğunu tekrarlayıp durmuş sonuçta bebek önce yemek yemeğe, sonra düzenli uyumaya ve günün birinde gülücükler dağıtmaya başlamış. Günde 1 saatlik konuşma bebeklerin üzerinde çok olumlu etki yapmış. Bebeklerin özellikle anneleri tarafından dokunulmaya, büyük insanlarmış gibi konuşulmaya ihtiyacı olduğu ve eebklerin unutmadıklarını artık onun sayesinde biliyoruz.
François Dolto bebekken çok hastalanmış ve bir gece doktor annesine muhtemelen bu gece bebeğin sabahı göremeyeceğini söylemiş. Annesi onu sabaha kadar göğsünde sıkı sıkı tutmuş ve bebek françoise ölmemiş ve bebekleri anlamaya doğru yapacağı çalışmaların çıkış noktası bu olay olmuş.
Françoise Dolto 1908-1988 pediatr ve psikanalisttir özellikle çocuklara uyguladığı psikanalizle öncü olmuştur. Simon Beauvoir'dan etkilenmiştir. Lacan'la beraber çalışmıştır. Çocukları birey olarak aileden ayrı algılar ve çocuklar dünyaya anne ve babalarını memnun etmek için gelmemişlerdir diyerek bence son derece çarpıcı bir yorum yapar. Bugün fransa'da çocuk eğitiminde etkisi çok büyüktür. Maisons Vertes'ler (yeşil evler)kurmuştur bugün hale çeşitli kurum, kuruluşların finansmanı ile devam etmektedir. Bu evler anne, baba, büyükanne, büyükaba, bakıcı ve çocuklar için kurulmuştur. Kreş yada bebek bakım evi değildir. Bebklerin, çocukların ve ailelerinin sosyalleşebileceği ortamlardır. Bu anlamda izole olan yada problemli bebekleri olan herkesin can simididir. Ben ve Leonardo'ya ilaç gibi gelmiştir. Her çarşamba sabahı gidiyoruz son model oyuncaklar son derece nazik iki görevli ile başka çocuklar ve anneleri, babaları, bakıcıları. Bugün 10 çocuk vardı. Bu çocuklardan biri akdeniz anemisi bir diğerinde gelişme geriliği olduğudan yaklaşık 2 yaşında olmasına rağmen, yürüyemiyor, konuşamıyor ve sürekli kineterapiye giderek kas gelişimi uyarılmaya çalışılıyor, kafasından kocaman gözlükleri vardı. Diğer çocukların hiç bir sorunu yoktu koşturup her oyuncakla oynamaya çalışmak dışında. Buranın kuruluş amacına uygun olarak tüm bebekler, çocuklar olduğu gibi kabullenilmişti, herkes birbirine ve diğer çocuklara nazik ve anlayışlıydı. Gerçek dünyaya hazırlık yeri. Sağolasın Dolto...Birkaç kitabı türkçeye çevrilmiş olan bu kadını keşfedin önce kendiniz sonra minik yavrularınız için.
Fransız televizyonunda okullardaki sorunlu çocuklara ne yapılabileceğine ilişkin bir belgesel seytettim. Sorunlu çocuklardan biri Fransa'da yaşayan bir işçi çocuğuydu. Derslerini yapmıyor diğer öğrencileri tartaklıyor ve okulu asıyordu. Babyı okula çağırığ çocukla beraber görüşmeye aldılar. Baba yetkililerin ve kameranın önünde oğlum niye böyle yapıyorsun evladım ben kimin için sizin için çalışıyorum okuyun benim gibi olmayın diye konuşuyor arada türkçe "bak dinlemem alırım bunların önünde seni ayağımın altına, s.kerim kafanı ve daha ağza alınmadık binbir küfür ediyordu. Bu kısımları çevirmediler dehşet içinde kulaklarıma inanamayarak dinledim. Sonunda haftada bir kaç gün çocuğun birer saat babasıyla birlikte fabrikaya gitmesinde karar kıldılar okumaz ise onu ne tür bir yaşam bekleyeceğiniz görmesi için. Sorunlu çocuklara yardım değil beni etkileyen babanın çocuğa yaklaşımıydı yani kimbilir evde çocuk nasl muamele görüyor normal olması zaten beklenemez. Aradaki uçurum çok büyük dolayısıyla Dolto gibi çocuğa anlamaya çalışan ve ayrı bağımsız bir varlık olarak değerlendiren bakışla, çocuğu güdülecek, mutlak hakimiyet alanında obje sayan yaklaşım iki zıt uç ve yakın zamanda da kapanmayacak gibi gözüküyor.


LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin