27.03.2009

Mavi Kuş Bukowski


Mavi Kuş



bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm, kal,
diyorum ona, kimsenin
seni görmesine izin veremem.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişeler, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm,
yat lan aşağı, diyorum ona,
ocağıma incir dikmek mi
niyetin? Avrupa'daki kitap
satışlarını sabote etmek mi?

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına,
herkes yattıktan sonra.
orada olduğunu biliyorum, derim
ona, kederlenme
artık.

sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel, ama ben
ağlamam, ya
siz?
charles bukowski

Bukowski L'oiseau Bleu

Charles Bukowski - "L'oiseau bleu"

Un oiseau bleu veut sortir de mon coeur, mais je suis trop coriace pour lui.
Je lui dis : reste dedans que personne ne te voie.

Un oiseau bleu veut sortir de mon coeur.
Je lui verse du whisky dessus et j'avale de la fumée.
Les putes, les barmen et les epiciers ignorent qu'il est là-dedans.

Un oiseau bleu veut sortir de mon coeur, mais je suis trop coriace.
Je dis : ne bouge pas.
Tu veux ma perte?
tu veux tout gâcher?
Tu veux ruiner mes ventes en Europe?

Un oiseau bleu veut sortir de mon coeur.
Je suis trop malin
Je ne le laisse sortir que la nuit quand chacun dort.
Je dis : je sais que tu es là, ne sois pas triste, puis je le rentre mais il chante doucement à l'interieur.
Je ne l'ai pas laissé mourir et on dort ensemble avec notre pacte secret.
Cela suffit à faire pleurer un homme, mais je ne pleure pas .

Et toi?

Bukowski Blue Bird

Charles Bukowski

there's a bluebird in my heart that
wants to get out
but I'm too tough for him,
I say, stay in there, I'm not going
to let anybody see
you.
there's a bluebird in my heart that
wants to get out
but I pur whiskey on him and inhale
cigarette smoke
and the whores and the bartenders
and the grocery clerks
never know that
he's
in there.

there's a bluebird in my heart that
wants to get out
but I'm too tough for him,
I say,
stay down, do you want to mess
me up?
you want to screw up the
works?
you want to blow my book sales in
Europe?
there's a bluebird in my heart that
wants to get out
but I'm too clever, I only let him out
at night sometimes
when everybody's asleep.
I say, I know that you're there,
so don't be
sad.
then I put him back,
but he's singing a little
in there, I haven't quite let him
die
and we sleep together like
that
with our
secret pact
and it's nice enough to
make a man
weep, but I don't
weep, do
you?

20.03.2009

Üniversite, özgürlük ve bahar

Bu yoğun okul günlerimde çok ilginç olaylar yaşıyorum. Birincisi bir haftadır sürekli güneş var Normandi'ya için alışılmadık bir durum tadını çıkarıyorum. İkincisi yaklaşık 3 haftadır devam eden üniversite eylemleri. Genelde, hayır her zaman üniversitede eylem yapıldığında polis tarafından coplanan, tartaklanan hatta tanklara, helikopterlere alışık benim için burdaki elemler akıl almaz. Derslere giriş öğrenciler tarafından engellenmiş durumda, hatta bazı binalarda gecede kalıyorlar, ortada polis filan yok bir yanlışlık olmalı. Öğrenciler bazen işi vandallığa vardırıyorlar en son tüm sınıflardaki masa ve sandalyeleri toplayıp büyük anfiye attılar, ah! dedim şimdi polis gelir bunlara gününü gösterir, cık kimse yok. Biz farklı statüdeyiz okula para ödüyoruz ve yabancıyız ondan bize kimse ilişmiyor, gelip sınıftaki sandalyeleri götürmek istediler karşı çıktık sakince bıraktılar. Ortada tansiyon yok ne biçim iş bu anlıyamıyorum. Dün genel grev vardı ben gene de okula gittim evet normalden az tren ve tramvay vardı ancak greve katılım çok yüksek olduğunda ortada kimse yoktu pek rahat ettim yaşasın genel grev. Uzun insan kalabalıkları dövizlerle gösteri yürüyüşü yaptı bende bol bol fotoğraf çektim ve sınıf arkadaşlarım (tümü yabancı) sokakta dans ettik daha çok festival gibiydi, şarkılar, pusetli kadınlar, köpeğiyle gelenler, konserler vs. Üstelik bir tane bile polis yoktu bu kadarıda fazla ama niye kimse filme alınmıyor nerde ulusal güvenlik için herkesi kayda alanlar. Göstericiler sonra oturup şarap içip peynir yediler (camambert(kamamber) bu bölge peyniri!. Herkes mutlu demokratik bir ülkede gösteri yapma ve fikirlerini savunma özgürlüğünün keyfini çıkarıyorlar. Karşı çıkma, eleştirme gerekirse de 1789 da olduğu gibi kafa kesme geleneklerinde ve kültürlerinde var. Benim gibi üniversitede cop yemiş, sesini fazla çıkarmaya korkan, sözde düşünce özgürlüğünün olduğu bir ülke insanı için fazla bünyem kaldırmıyor valla. Yetkilileri göreve çağırıyorum!

5.03.2009

Itır Ağacım ve Tijen Hanım'ın hikayesi

Bugün gözümdeki bir problemden dolayı okula gidemedim. Üç dört gündür nete girememiştim, hemen Tijen Hanım'ın blogunu açtım bir sürü yazı birikmiş sevinçle okudum, hemde yeni kitabı çıkmış yaşasın aylardır bekliyordum. Adı da çok güzel "Mutfaktaki Yaban". Derken "Bir ıtır hikayesi"ni okudum ve on dakika hıçkıra hıçkıra ağladım. Link vermeyi beceremediğimden hikayi buraya kopyalıyorum. Tijen hanım'ı henüz keşfedememiş olanlar için www.mutfaktazen.blogspot.com daha fazla beklemeyin, vazgeçemeyeceksiniz.

"Bir Itır Hikayesi
Hayat üzerime geldiğinde içime kapanırım. Böyle zamanlarda hep şu dizeler gelir aklıma: “Marifet hiç ezilmemek bu dünyada, / Ama biçimine getirip ezerlerse / Güzel kokmak / Kekik misali / Lavanta çiçeği misali / Fesleğen misali / Itır misali / İsa misali / Yunus misali / Tonguç misali / Nazım misali”. Balkona çıkar ıtır çiçeğimin, hep özenle baktığım, baharda toprağını değiştirdiğim, gözümden sakındığım ıtır çiçeğimin yanına gider, başlarım okşamaya. Babaannem gelir aklıma. Elleri hep limon kolonyası kokan, bembeyaz örtüsüyle pamuk babaannem. Küçükmüşüm, kucağına yatmışım, o ufacık, yumuşacık elleriyle saçlarımı okşuyormuş... Ne olursa olsun beni sakinleştiren, elleri kadar, bakışları kadar yumuşacık babaannem. Bazen de onu limonlukta çiçeklere bakarken görürüm. Onları çocuklarıymış gibi sevgiyle okşar, sularken konuşur, hal hatır sorar. Derdini döker bazen. Ama en çok üzüm desenli saksıdaki ıtır çiçeğine ilgi gösterir, onu biraz kayırırdı. Nasıl kayırmasın, her sonbaharda, üzüm reçeli yaparken bir kaç yaprağını koparır, pişmesine yakın reçele atardı. Hoşafları bir başka güzel olur, mis gibi ıtır kokardı. Evleri istimlak edilmiş, yol geçecek diye ellerinden alınmıştı. Dedem ölmüş, babaannem yanımıza taşınmıştı. O evden tek getirdiği şey bir saksı ıtır oldu, gerisini istemedi. Babam o üzümlü saksıyı getirdiğinde pek sevmiş, hemen dibine taze toprak döküp ıtırı o saksıya almıştı. Ölene kadar da saksısını değiştirmedi zaten. Evlenip evden taşınırken o saksıyı ben aldım. Ne zaman birileri beni ezmeye kalksa, aklıma o dizeler gelir, “ıtır misali”. Balkona çıkar, bir yaprak koparırım sevgili ıtırımdan. O yaprağa bütün geçmişimi yükler, sonra seramik demliğime koyarım. Üzerine bir bardak sıcak su. Itır çayımı yudumlarken tüm sevdiklerimi, bana verilen tüm sevgileri yanımda hissederim. İşte o zaman gücümü yeniden kazanır, hayatla mücadele etmeye devam ederim. "

Ben kocaman ıtır çiçeğimi Fransa'ya taşınırken anneme bıraktım...

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin